Origamik Varlıkların Diyarı
Maske
Bu diyarda yüzler, saklamak için değil, ışığı renksiz ışınlara bölmek için yüksek cilalı maskeler takarlar. Konuşmalar önceden çizilmiş yörüngelerde kayarken, sözcükler söylenmeden anlaşılmaya dayalı normlara boyun eğer. Dosdoğru konuştuğunda, anlamı bir çırpıda yutan boşluğun içine düşersin. Burası İkarus'un unutulmuş toprakları — hakikatin balmumunu erittiği yer.
Burada var olmak, kendini yok etmekle eşdeğerdir. Sınırların, onların 'nezaket' dediği zımparalarla aşındırılır. Karşılığında sundukları 'ait olma' vaadi, Tantalos'un meyvesi gibi sallanır; daima görünür, asla tadılamaz. 'Çeşitlilik' diye hep bir ağızdan terane tuttururlar. Oysa gerçek farklılık onları dehşete düşürür; 'kapsayıcılıkları', koreografisi önceden belirlenmiş karbon kopyalar yaratmaktan ibarettir. Simgesel bedenler, takımlarında noel ağacındaki ucuz süsler, renk lekeleri gibi asılı durur. En acısı da, bu düzene 'en iyi yol' diye körü körüne inanan hevesli döneklerdir. Altın parmaklıkları lütfen, teşekkürler, özür dilerim olan bu kafeste, ömür boyu dilini yutman beklenir.
Yeni gelenlere, kutsal metinlerden daha kalın el kitapları verilir. 47. sayfada 'Burada Nasıl İletişim Kurarız' başlığı altında 'rahatsızlık' hissinin doğrudan /dev/null'a yönlendirildiği onaylı duygu akış şemaları bulunur.
Direniş burada en büyük kabalıktır. Asimilasyon zorla değil, işe alım uzmanından otobüs şoförüne ve sokaktaki bir yabancıya kadar uzanan kibar düzeltmelerle gelir. Görüş ayrılığı bile, kadife sınırlar içinde sahnelenen bir isyan pantomiminden ibaret bir koreografidir. 'Görgü kurallarının' altında, bir zamanlar uyumsuz ruhları tavan aralarına kilitleyen, isyankarları akıl hastanelerinde parçacıklara ayıran kadim bir korkunun nabzı atar. Artık mekanizmalar daha ince olsa da amaç aynıdır: herkes kalıba uyana kadar sivri köşeleri törpüle, farklılıkları öğüt!
Tüm personele Cuma 16:59'da bir e-posta gelir: 'Yeni sağlıklı yaşam programımızı duyurmaktan heyecan duyuyoruz!' Altında, şikayetlerin sistematik olarak hiçliğe karışmasını sağlayacak prosedürü detaylandıran maddeler sıralanır.
Makine
Bu parlak düzen cilasının altında, adı konulamayacak bir kaos titrer. Burada ırkçılık kişiye özel hazırlanmış bir takım elbise giyer. El sıkışmadan önce bir tereddüt ya da tam yaralayacak kadar gecikmiş bir kahkaha. Tarihleri, parmak izlerini silen bir hayalettir; küresel manipülasyonları masal sayfalarını ağartır. Bahçelerini nasıl ektiklerine bakın: önce bombalar başka diyarlara düşer, sonra hafıza kaybıyla topraklar işlenir. Güller, altında hala yabancı semaların köz tuttuğu isimsiz topraklarda açar. Patlamalar sessiz ekranlarda uzak bir seyirlik haline gelirken, onların çocukları şu aksiyomu tekrarlar: "Sistem işliyor." Neden işlemesin ki? Bir başka yerde bir krater, çığlığın yarıda kesildiği bir ağız gibi hareketsizdir oysa. Onlar buna 'ilerleme' der, tarih kitaplarının sayfaları arasında çiçek kuruturlar.
Dışavurumlar, namevcutun dili olan hiyerogliflere dönüşmüş. Bu dili yalnızca ketumlukta eğitilmiş olanlar okuyabilir. Kahkaha (ölçülebilir). Baş sallama (ayarlanabilir). Her bir davranış, provası yapılmış bir litürjidir. Burası Panoptikon 2.0: mahkumların kendi zincirlerini parlattığı, muhafızların ihtiyaç duyulmadığı. Sırıtmalarla düzeltilir, ballı iğnelerle eleştirilirsiniz. Ama asırların ağırlığı havada katılaşır, 'fazla' açık konuşanların kemik tozuna yazılmış bir yazı misali.
Bir zamanlar 'yerlileri medenileştirmek' dedikleri, bugünün 'şirket kültürü'. Örtmeceler evrilir; silinme kalır. Masalarında bir sandalye karşılığında ruhunuzu rehin isterler, sonra size küller ikram ederler. Ve ah, nasıl da tapınırlar tek ilahları üretkenliğe! Hayatın her detayı onu beslemek için bükülür. İş, zor olduğu için işkence değildir; işkencedir çünkü ruhunuzu söküp parçacıklara ayırır. Tane tane. Sisifos hiç değilse kayasını bilirdi; sizse kendinizin hangi parçasının yarın tepeden aşağı yuvarlanacağını tahmin etmekle kalırsınız.
İş ilanında, kalın harflerle, 'Özgünlüğe değer veririz' yazar, tam da 'Hızlı tempolu ortamlarda gelişebilen' ifadesinin üstünde — şirket lisanında bunun anlamı, 'Kim olduğunuzu hatırlayamayacak kadar yok olacaksınız' demektir.
Müze
Barbarlıktan, sanki yabancı bir dilmiş gibi söz ederler, kendi dillerindeki aksanını fark etmeksizin. Atalarının dünyaları yağmalayıp, enkazından müzeler inşa ettiklerini de asla görmezler. Galerileri, camlar ardında mumyalanmış kültürün 'kurtarılmış' etiketiyle sergilendiği anıtlardır. Fetihlerden edilgen çatıyla söz ederler: "Sınırlar çizildi." Asla, "Onları kanla biz çizdik," demezler.
Burası, peri masalı gibi bir ülkedir. Kartpostal gibi kusursuzca haritaya iliştirilmiş ve kenarları nesiller boyu anlatılan mitlerle yumuşatılmış bir yanılsamadır özünde. Açelyalar, toplu mezarların üstünde coşkuyla açar; okul çocukları çiçekleri çizmek için eğilir, alttaki çürümeyi asla. Ama burada yeterince kalın, manzara çatlar. Makineyi görürsünüz: biçilmiş çimlerin altında vuran pistonları, laboratuvar koşullarında porselen gülümsemeler üreten algoritmaları.
Burada zihin, kendini giderek daha ve daha küçük biçimlere katlayacak şekilde eğitilir. İpten sallanan bir turna origamisi; güzel ve içi boş. Nihai ihraç ürünü, kendisi bir yalandır; çevre dostu kağıda sarılı, tüm dünyaya kargolanır!
Bu bir rüya mı, yoksa bir teşhis mi?
Soru sormak bile yasaktır.
Sen düşerken sana söylemiştik nakaratları yükselir.
Benlik, ticari bir işleme dönüşür.
Özgünlük mü? Sadece bir dedikodu daha.